top of page

ANA AKIM İKTİSAT DOĞMADAN ÖNCE ESKİ YUNAN

  • ceydagoksoy
  • 13 Kas 2019
  • 5 dakikada okunur

1) ESKİ YUNAN İKTİSADİ DÜŞÜNCESİ


Eski Yunan dönemi, Yunan tarihinin MÖ 8. Yüzyıldan, Yunanistan’ın Roma İmparatorluğu tarafından fethedildiği MÖ 146 yılına kadar geçen döneme verilen isimdir. Eski Yunan döneminin MÖ 5. İle MÖ 4. Yüzyılını kapsayan aralığına Klasik Yunan dönemi denir.


Her medeniyetin, sıkıntıya düştüğünde dönüş yapmayı hayal ettiği geçmiş bir mutlu dönemi ( altın çağı) mutlaka vardır. Batı medeniyeti bakımından bu eski mutlu dönem Eski/Antik Yunan medeniyetinin Klasik Yunan dönemidir.


Eski Yunan döneminden günümüze kadar gelen ve her geçen gün gelişmekte olan birçok konunun temel taşlarının bundan milyonlarca yıl öncesinde atılmış olduğu ve sadece yaşadığı döneme değil tüm zamanlara ışık olmuş düşünürler yer almaktadır. Bu düşünürlerden birçoğu iktisadi düşüncenin temelinin oluşmasında yer almıştır.


İktisat/ Ekonomi teriminin, Yunanca Oeconomİcus, yani ev idaresine/ evi yöneten yasalara dayandığı kesindir. İktisat bilimi adını Eski Yunandan almıştır. Aristo, ticari faaliyetin parasal yönü üzerinde duran çalışmalara mülk/zenginlik bilimi anlamında Krematistik demektedir.


Dönemde yer alan çok tanrılı din inancının evrene yön verirken aynı zamanda birbirleriyle de mücadele etmeleri aklın etki alanını daraltmıştır. Bu nedenle felsefe eski yunanda dinler dışında akıl aracılığı ile gerçeği arama yöntemi olarak gelişip serpilmiştir. Günümüz bilim dallarının uğraştığı bütün alanlarda felsefi düşüncenin izlerini görmemiz bu yüzdendir.


Eski yunan medeniyetinin şehir devletlerinden (polis) oluşması, şehir devleti ekonomisinin tarım sektörüne dayanması, emeğin kölelerden meydana gelmesi doğal olarak basit bir ekonomik yapı ortaya koymaktadır. Filozofların en temel kaygısı şehir devletlerinin iyi yönetilmesidir.

“ideal toplum yönetimi” nasıl gerçekleştirilecektir? Cevabı aranan en temel sorudur. Bu soru “erdem, adalet, eşitlik” gibi kavramlarla cevaplanmaya çalışılmıştır.


1.2)SOKRAT’TAN ÖNCEKİ İKTİSADİ DÜŞÜNCE:


Sokrat’tan öncesinde üç önemli filozofun adını ve kısaca görüşlerini ele almak iktisadi düşünce temellerini anlamak için oldukça önem arz etmektedir.


· DENGE kavramının temelini oluşturan PYTHAGORAS ( MÖ 582-507)


· ÇATIŞMA kavramının temelini oluşturan HERACLİTUS ( MÖ 535-475)


· ÖZEL MÜLKİYET VE SÜBJEKTİF FAYDA kavramının temelini oluşturan DEMOCRİTUS ( MÖ 460-370)


PYTHAGORAS ( MÖ 582-507)


Sayıları inceleyen ve sayılarla karşılaştırmalara önem veren bir düşünürdür. Diğer yandan ağırlık ve uzunluk ölçüleri sisteminin gelişmesinde önemli rolü vardır. Ölçü sistemlerine yönelten temel dürtü PYTHANGORAS için iktisadi faaliyetlerin ölçülmesi değil, müziktir. Müzikte sesin matematiği ile ilgilenmesi ve ahenk/uyum/ harmoni fikrinin bazı iktisatçılar için iktisat analizinde kullanılan denge kavramının temeli olduğunu düşünülmektedir.


HERACLİTUS ( MÖ 535-475)


Ahenk/uyum/harmoni yaklaşımına karşı olarak rekabet/çekişme/çatışma kavramlarının evrenin temel hareket ettirici ilkesi olduğunu savunmuştur. HERACLİTUS’un geliştirdiği rekabet/çekişme/çatışma kavramının, bir yandan daha sonra arz ve talep güçleri tarafından kendi kendini dengeleyen piyasa kavramına, öte yandan da Hegel’in diyalektik düşünce sistemine ve Karl Marx’ın sınıf çatışması kavramına kaynaklık etmiştir.


DEMOCRİTUS ( 460-370 )


Atom teorisi ile tanınan düşünür özel mülkiyetin insanlara çalışma ve kazanma dürtüsü verdiğini savunmaktadır. Bu görüş daha sonraları Aristo ile günümüze ulaşmış ve serbest piyasa ekonomisinin temellerini oluşturmuştur. Fayda konusunda, insandan insana değiştiğini ileri sürmüş ve sübjektif fayda teorisinin temellerini oluşturmuştur. Bu düşünce sonrasında Neo Klasik iktisadın temel tezi olmuştur.


1.3) SOKRAT’TAN SONRAKİ İKTİSADİ DÜŞÜNCE


EFLATUN (PLATON)



Bir aristokrat olan ve ticari faaliyetlerin artması ve tüccar sınıfının zenginleşmesinden hoşlanmayan Eflatun (MÖ 427-347) yazdığı CUMHURİYET adlı eserinde ideal devletin nasıl oluşturulacağını, KANUNLAR adlı eserinde ise ideal devletin idare yapısını ve ideal devlete ulaşmak için izlenecek politika ve ekonomik reformları ele almıştır.


Eflatun’un üzerinde durduğu konuların başında adalet kavramı gelmektedir. İnsanlar doğuştan eşit yaratılmamış, fiziki, aklı, ruhi özelliklere göre altın, gümüş, tunç olmak üzere başlıca üç ırka bölünerek yaratılmışlardır. Eflatun’a göre insanlar durumlarını kabullenip akıl, fizik, ruh özelliklerine uygun işlerde görevlendirilirlerse adalet yerini bulmuş olur. Bu yaklaşımı ise işbölümü olgusunun doğuştan geldiği düşüncesini desteklemiştir.


İşbölümü ve uzmanlaşma zamanla devlet yönetimi ve ticaretin temelini oluşturan unsurlardan biri haline gelmiştir. Eflatun’a göre ideal devlet anlayışının birinci aşamasında iktisadi gücü attırmak amacıyla sürekli savaşların yapılması yer alır. İkinci aşamasında ise toplumdaki çiftçiler, zanaatkarlar, tüccarlar dışında devleti koruyan profesyonel asker sınıfı yer alır. Üçüncü aşamada, tamamı yunan halkı olan yönetenler ( idareciler, profesyonel askerler) grubu yer almaktadır. Eflatun bu durumu sınıflandırmanın insanın tabiatında olduğunu ve “filozoflar düşünür, askerler savaşır, üreticiler üretir.” şeklinde açıklamıştır.


Yönetici sınıfın sadece devlet yönetimi ile ilgilenmesi gerektiğini savunan Eflatun yöneticilerin geçimlerini sağlayanların yönetilenlerin olması gerektiğini, özel mülkiyet duygusu ve özel mülkiyetin ortadan kaldırılması ve yerine “ortak mülkiyetin “ konması gerektiğini savunmuştur. Özel mülkiyet anlayışını sadece mallarda değil kadın ve çocuklarda da olması gerektiğini savunmaktadır.

Şehir devletleri için iyi olanın birey içinde iyi olacağı sonucuna varan Eflatun’un bu düşüncesi bireyi devletin amaçları için silen hatta yok eden bir görüş niteliğinde olduğundan günümüz de dahi hala iktisatçılar tarafından tartışılan bir konudur.


Dünyada başlıca beş tür devlet sisteminden bahseden Eflatun bunları ortaya çıkış sırasına göre aristokrasi, timokrasi, oligarşi, demokrasi, despotizm olarak sınıflandırmıştır. İdeal devletin devlet sistemi aristokrasi olmalıdır. Ona göre gerçek dünyada yönetimi askerler, üretimi kölelerin yürüttüğü timokrasi geçerlidir. Bunu sırasıyla zenginlerin yönetimi oligarşi, halkın yönetimi olan demokrasi ve demokrasinin kötüye kullanıldığı despotizm izleyecektir.


Son olarak iktisadın en temel unsurlarından para konusunda eflatun yaklaşımına bakacak olursak, parayı değişim aracı olarak görmektedir. Altın ve gümüş ülkenin dış ticareti için gereklidir. Altın, gümüşün bu maksadı dışında kullanılması ve faiz yasaklanmalıdır.


"Para kazanılması ve paranın üremesi ( faiz) için yapılan çabalar insan erdemiyle uyuşmaz."


ARISTO



Eflatun’un öğrencisi olan Aristo Makedonya kralı Philip’in oğlu İskender’in öğretmenidir.

Aristo’ya göre bilim diyalektiğe dayanmaz. Bilim etrafımızdaki canlı ve cansız varlıkları kavrama ve tanıma gücümüze dayanır. Bu güç ise ancak gözlemle yani tümevarım yöntemiyle kazanılabilir. İnsan bilimi bireyi, aileyi ve şehir devletini inceleme konusu olarak seçmelidir. Bireyin incelenmesi etik, ailenin incelenmesi ev ekonomisi (oeconomicus) ve şehirlerin incelenmesi de siyaset bilimi ( politika) konusudur. Aristo’ya göre şehir devletlerinin kuruluş amacı insanların erdemli yaşamaları sağlamaktır. Ölçülü olmak Aristo felsefesinin bel kemiğidir. Erdemi ölçülü olmaya dayandırır. Erdemli insan cesur insandır. Çünkü cesaret, cür’et ( aşırı atılganlık ) ile korkaklık arasındaki bir noktayı oluşturur. Cömertlik ise pintilik ile müsriflik arasındaki orta noktayı temsil eder. Buna Aristo’nun “ALTIN ORTA PRENSİBİ “ denir.


Aristo ideal devlet oluşumunda demokrasi ve aristokrasiyi eşit ölçüde önerir ve oligarşiye karşı çıkar.


Hocası Eflatun gibi devlet yönetimi yöneten ve yönetilenler olarak ikiye ayırmıştır. Tek farkı ise yönetenler yaşlarına göre yönetime katılacaklardır. Gençken asker, olgunken yönetici, ihtiyarlayınca da din adamı olarak görev yaparlar.

Aristo özel mülkiyet taraftarıdır ve özel mülkiyetin sınırlandırılmasına da karşıdır. Ona göre özel mülkiyeti sınırlandırmaktansa, şehir devletinin nüfusunu kontrol altında tutmak daha uygundur. Artan Yunan nüfusunun yeni kolonilere yönlendirilmesi de bu görüşün etkisi vardır.


Aristo’nun adalet yaklaşımında mutlak bir eşitlik yer almamaktadır. Gerçek eşitlik nitelikleri nedeniyle hak edene daha fazla vererek sağlanabilir ve bu yolla adalet tecelli eder. Adalet mutlak eşitliğe değil göreceli eşitliğe dayanır.


İnsan ihtiyaçlarının sınırlı olmasına karşın insan istekleri sınırsızdır. İhtiyaçların karşılanması doğal bir durumdur fakat isteklerin sınırlandırılması gerektiğini sınırlandırılmazsa büyük bir mutsuzluk sebebi olacağını savunan Aristo isteklerin eğitim ile sınırlandırılabileceğine inanmaktadır.


Aristo da hocası Eflatun gibi ticaretin sınırlandırılması gerektiği görüşündedir. Bireylerin ev ekonomisi için mal ve servet edinimi amacının dışında ticarete yönelmesine saf krematistik olarak tanımlamıştır. Aristo saf krematistiğe karşıdır. Bunun nedeni ise saf krematistik dış ticaret, ücretli çalışma, faiz ve tekelciliği gerektirir. Ücretli çalışmaya karşı olduğundan bunu kölelik ile yerine getirilmesi gerektiğini savunur.


ZENO


Eflatun ve Aristo’dan sonra şehir devletleri yıkılmış ve fakirlik baş göstermiştir. Merkezi otorite kaybolması bireyciliği ön plana çıkarmaya başladığı bu dönemde iktisadi sorunların çözümsüz kalmaya başlamıştır.


Zeno ( MÖ 336-264) tarafından kurulan “stoa felsefesi” ile doğal hukuk kavramı geliştirilerek Roma’nın iktisadi düşüncesi üzerinde kalıcı etkiler doğurmuştur.


Doğal hukuk, içeriği doğa tarafından belirlenen, bu nedenle de evrensel olan hukuk için kullanılan bir kavramdır. Doğal hukuk kavramı, insan eliyle yapılan yasaların kalıcı olup olmayacağını belirleyen bir temel ölçüdür. Buna göre ancak doğal hukuka uygun olan yasalar ömür sürebilir.


Stoa felsefesinin Aristo ve Eflatun dönemi ile roma dönemi arasındaki fikir geçişinin köprüsü olduğu bilinmektedir.

 
 
 

Comments


Post: Blog2_Post

Subscribe Form

Thanks for submitting!

©2019 by Ceyda Göksoy. Proudly created with Wix.com

bottom of page